“eğer bir gün susarsam../..bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir;
her şey söylenmemiş…/..hiçbir şey söylenmemiş../.. olsa bile….”…- Samuel Beckett
‘sevgili dost’uma.. ‘n’e.. merhaba olsun.. özlemişim.. yazamadım.. ama gün içi hep izlediğim, okuduğum, la bu aylaklar çok başka insanlar, tuhaf , tezat, şahane insanlar.. aslında ne kadar da hayatı severek, dokunarak, duyumsayarak, sahici yaşıyorlar diyerek gülümseyişim.. ee biz de behzat ç.’yi pek severiz.. hep orda olduğunu bilmek güzel..
yaprağın düşüşü, yıldızın kayması, yağmur,
denizzzz kadar, menekşe, gül, papatya, karanfil,
kırçiçeği, katır tırnakları, gökyüzü, ırmaklar, kuşlar, çocuklar, ölüm, sevgi’ler, dostluk ve aşk kadar duyumlu değildim..
olsaydım herşey elimden kayıp gitmezdi.. gözyaşlarım bile benden akıp gidiyor.. eğer olsaydım..??’
‘TAFLAN’
Buz Gibi
Aşk iyidir bak
Duyumunu artırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş?
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı?
İspinoz düşünür müydü?
Deli olan kaşınır mıydı?
Kolların upuzun Walt Whitman’ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar yok mu, o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden.
Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın…
Edip Cansever